Oturmuştu bir köprünün tam ortasına. Altından geçen sularda hayal gemilerini yüzdürüyordu. Başı eğik, gözleri nemli, elleri titrekti. Önce gidemedim yanına, diyemedim derdin nedir diye. Çünkü 'aşk'tı o. AŞK… Onu ilk defa böylesine umutsuz,yıkık ve sanki hayattaki anlamını yitirmiş gibi görüyordum. Korktum önceleri. Aşk hayattan kopamazdı. Hayatta Aşk’tan tabi ki. Dünyadaki çiçeklerin açma sebebi, yağmurlar altındaki sevgililerin tek düşüncesiydi. Adına şarkılar yazılan, şiirler fısıldanan kulaklara, o dünyada yaşanılan en güzel duyguydu. Aşk’tı o… Neden mutsuz olsun ki... Bir süre izledim onu. Sonra dayanamadım yavaşça sokuldum yanına. Cesaretsiz bir ses tonuyla sordum, ufak bir dokunuşla.
-Sen iyi misin?
Dönüp bakmadı bile. O kadar dalgındı ki...
Tekrar sordum.
-İyi misin?
Bu kez baktı yüzüme. Ama hiçbir şey söylemeden kaçırdı gözlerini. Baktı ve öylece çekti yüzünü benden. Biraz bozulmuştum ona. Aşktı o . Adı üstünde 'aşk' neden mutsuz olsun anlayamıyordum. Aldırmadım, dönüp arkama gitmek en güzeliydi benim için. Ama bütün algılarım ondan gelecek bir fısıltıya kilitlenmişti.
Fısıldadı...
"Onu gördüm" dedi. "ONU GÖRDÜM"
Yıllar önce bir tesadüfle görmüştü onu. Bir o yana bir bu yana koşturuyordu apansızca . En çok bu hallerini sevmişti belli ki. Çocuksu gülüşünü sevmişti , pamuksu öpüşünü, sımsıcak dokunuşunu birde. Gözlerindeki pırıltıyla mutlu olmuş hayata bir tutam daha fazla aşk vermişti. Her seferinde daha fazla kendinden bir parça bırakırdı. Ama hiç tükenmezdi Aşk. Sonsuza kadar ne kadar parça koparsa da kalbinden o hiç bitmezdi. Bunları düşünürken anladım,Aşkta bir gün aşık olmuştu. Aşk aşık olmuştu…
Anlattıklarını dikkatle dinledim. Ağzından çıkan cümleleri ,sözcükleri hatta harfleri bile beynime kazıdım. İstemesem de bir şekilde aklıma da yankılanıyordu anlattıkları. Belki de onu bu halde gören tek kişi bendim ve öyle kalmasını istiyordum.
“Yıllar sonra ilk defa karşıma çıktı. Yüzüme baktı ama beni tanımadı bile. Yada tanımamazlığa geldi. Benden onu üzdüğüm günlerin intikamını alıyor da olabilir. Ah Allah’ım neden onu gördüm ki.”
Yüzünü ellerinin arasına alıp öylece kaldı bir süre. Omzuna dokundum “ neden ayrıldınız” dedim.
“Ben Aşk’ım. Sevgi , umut , mutluluk olduğu kadar içimde hüzünde var kederde, kaderde. İlk zamanlar öyle mutluyduk ki ağır geldi bu kadar sevinç. Herkes bilir ki her aşk mutlu değildir. Ama bizimki hep mutluluktu, sevinçti yaşadığımız duygunun tam adıydı heyecan. İçimdeki kederi öyle bir hapsettim ki derinlerime ona zarar verecek diye kendi içimi çürüttüm. Hissettiğim bazen yok olmaktı onun uğruna. Fark ettirmesem de bunu anladı. Yok oluşuma dayanamadı. Uzaklara gitti bir gün ve hiç geri dönmedi. Ardından o kadar çok bekledim ki… Ama o hiç gelmedi. Bir gün ondan umudu kestim. O hiç gelmeyecekti, kabullendim. Kendi içime kapandım. Yokluğuna alıştım bir zaman sonra. Ben bu hallerdeyken hayat akıp gitti tabii ki. Ama gözlerimi açtığımda hayat o kadar çirkinleşmişti ki… Bunu onlara yapmaya hakkım yoktu. Artık Aşk olduğumu hatırladım. İnsanlara hep bir parçamı bıraktım. Onlar aşka doysun diye. Ne zaman bir sevgilide bizi görsem onlara bir parçada hüzün verdim. Onlar yıpranmasınlar. Ve onlara öğrettiğim şey nedir biliyor musun?”
Hareketsiz kalmıştım o an. Hiçbir şeyi bu kadar dikkatli dinlememiştim ve ilk defa gözlerim böylesine doluyordu. Ağzında çıkanları öyle bir heyecanla bekliyordum ki bir saniyesini bile kaçırmamak için Aşk’ın gözlerine kilitlenmiştim. Devam etti…
“Aşk emek ister ve birazda kaybetme korkusuyla güçlenir. Hüzünler onları birbirine daha çok yakınlaştırır. Aşk asla vazgeçmemek çünkü. Ben ne zaman böylesine bir mutluluk gördüm mü onlara bir parçada hüzün veririm, hayat veririm. Onlar bilirler ki aşkın hüznü bile yaşanmaya değer.”
Sustu ve karşıya baktı. Gözleri doluydu ve sanırım ağlayacaktı. Öylece bakındı bir süre ve doğadaki tüm renklerden bile güzel , dağlar kadar güçlü bedenini kaldırdı çömeldiği yerden. Arkasından bakakalmıştım. Gözden kaybolana kadar izledim onu. Artık kaybolmaya yakın bir noktada kalbinden bir parça koparıp ağaç altında yüzünü ellerine kapamış birine verdiğini gördüm. Aşk kayboldu ama onun kaybolduğu yerden biri bana doğru geliyordu. Bu oydu. Deliler gibi sevdiğim ama bir türlü söyleyemediğim çocukluk arkadaşımdı. Aşkın anlattıklarını düşündüm. “Aşk birazda hüzündü ve hüznü yeterince çektiysen artık mutluluğa zamanın vardı.” Yıllarca ona bu kadar yakınken uzak hissetmek ve onun benim ona hissettiklerimi bana hissetmediğini bilmek yeterince acıydı. Artık sevince yer vardı kalbimde. Yerimden kalktım onun yakınlaşmasını bekledim. İşte yüzü artık belirgindi. Oydu kesinlikle oydu. Yolunu kesmeyi beklerken tam karşımda durdu.
Konuşmaya başladım. “ nasılsın” dedim. “ çok iyiyim” dedi.”hem de çok iyiyim.”
Cümlelerime başlayamadan susturdu beni ve boynuma sarıldı. “Seni Seviyorum” dedi “Hem de çok seviyorum”…
Bir bedende bütünleştik o an. Oda beni seviyormuş. İnanamıyorum oda beni seviyormuş. Elinden tuttum ve güneşin bizi çektiği yere doğru yürümeye başladık, kaybolmak adına , içimden biriktirdiğim o koskoca sevgimle… İşte o anda onun cebinde parlayan Aşk’ın kalp parçalarını gördüm. O an Geriye döndüm ve…
“Teşekkür ederim Aşk sana minnettarım”…
ESENGÜL ÖZKIR
_________________